30 Kasım 2010 Salı

GÖRÜNEN KADINLAR "küçük harfle kadın"

Erkeklerin dünyasında yaşadığımın ve tarihin başlangıcından beri cılız bedenlerimizin, hassas ruhlarımızın saydam kalkanları olduğunun farkındalığı ile uyanıyorum her sabah…
“Erkek gibi kızım var” derdi babam gururla ve “karı” gibi kıvırtma laflarıyla büyüdüm futbol sevdamın yarattığı arkadaş grubumun arasında. Annem elinin hamuruyla bir türlü karışamadı iş hayatına ve anneannem “erkek gibi” sigara tüttürdüğünden akciğerleri iflas etti. “Adam” olmak için okudum, “büyük adam” olmak içinse pek şansım olmadı.
Ara sıra kim olduğumu unutup, 2 güçlü kolun korumasına ihtiyaç duyduğumu sandım. Aşkın yarı hastalıklı, yarı büyülü dünyasında, kaybettiğim ayakkabının tekini giydirecek diye beklediğim prensin kollarında uyurken ne kadar da güvende hissettim kendimi, sıradan kadınlığımda…
Bir sürü “delikanlı” arkadaşım var. Hepsi “Görünen Kadınlar”… Dünya üzerinde kapladıkları alanı değil, hayata kattıklarını dert eden kadınlar. Kadınları, kadın olmayı, insan olmayı dert eden… Âşık olabilen, anne olabilen, üretebilen, bilen, soran, karşı koyabilenler… Kadının bağımsızlığını yine kadının yaratabileceğine inanan, bedeninin ve ruhunun kendine ait olduğunun bilincince olanlar…
Güçlü kadınlar onlar. Ama erkek elinden çıkmış şiddetim mağdurları arasında onlar da var. Ne bilgi, ne kariyer, ne para, erkek egemen toplumun ziftlenmiş ayaklarının altında ezilmemizin önünde durabiliyor. Vurulmayan kırılıyor, öldürülmeyen yaralanıyor, bedenini koruyan ruhuna yüklüyor acıyı. İçinden duygu denen şeyi atamayınca başka türlü şiddetlerin mağduru oluyor kadın. Ama her şeye rağmen duygusuzlaşmayı da reddediyor…
25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü’nde gazete köşelerinde sayısal değer olarak yerlerini alan, fiziksel şiddet görmüş, kimisi hayatını kaybetmiş kadınlar. Sisteme rakam olarak kaydedilen şiddet mağdurlarının hayatta kalanlarından şikâyetçi olma cesaretini gösterenler ve de şiddetin büyüklüğü sebebiyle gizli kalmamasından dolayı kayda geçenler bildiklerimiz.
İstanbul Kadın Kuruluşları Birliği Koordinatörü ve Türk Üniversiteli Kadınlar Derneği Genel Başkanı Avukat Nazan Moroğlu, “her dört kadından birinin fiziksel, ekonomik, ruhsal, sosyal ve cinsel şiddet mağduru olduğunu belirterek, ''Resmi kayıtlara göre, kadın cinayetleri sayısı son 7 yılda yüzde 1400 artmıştır'' diye aktardı durumu…
Moroğlu aynı zamanda, kadına yönelik şiddetin yasal, sosyal, siyasi ve ekonomik eşitliğini sağlama fırsatlarını sınırladığını, girişimcilik ruhunu ve kendine olan öz güvenini yok ettiğini söyledi.
Sayılar fiziksel şiddete maruz kalan kadınları temsil ederken, her gün iş yerinde, evinde, sokakta, markette, mahallesinde, okulda, ruhsal ve toplumsal şiddete maruz kalan, her kesimden sayısız kadının yaşadıkları ise, toplum kuralları ve kanunlarla olağanlaştırılmış durumda. Kadın olduğu için iş bulamayan, cinsel obje olarak görülen, kadın olduğu için aşağılanan, doğuştan günahkâr sayılan, namusun denilerek kariyerinden hayatından olan ya da giysisi yüzünden okuluna giremeyen, yine giysisi yüzünden mahalle baskısı görenler için erkek eli ile üretilen çözümlerle bir yere varılabilir mi?
Sanal paylaşım sitelerinde kadına yönelik şiddeti kınayan bir sürü video paylaşılıyor. Paylaşanların büyük çoğunluğu da erkekler… Günah çıkaranlar, kadınlara gerçekten değer verenler, sanal alemin popüler konularını paylaşan dikkatçekmeseverler ve duyarlılar. Böyle erkekler de var sayıları çok olmasa da…
Bedenimize ve ruhumuza yapılan tecavüzlerden kurtulmak için yine erkeklere sığınmak zorunda kalan bizler için dünya ne zaman ve nasıl değişir bilemiyorum. Dolmuşta bacağını bacağımıza değdirmeye çalışan, yakamızdan alabilecekleri küçücük bir görüntü ile tatmin olan, sahip olduğunu herkese göstermek için bedenimizde izler bırakan erkeklerin beyni değişmedikçe zor. Kimsenin cinsel hayatı yokmuş gibi davranılan, çocuklarını evde, okulda döven, aşağılayan, annenin, kız kardeşin ailede 2. Sınıf muamele gördüğü bir toplumun yetiştirdiği erkeklerin kafalarının değişmesi zor. Bu zorluğu gören kadınların büyük bir bölümü ise çareyi erkekleşmekte buluyor. Delikanlı kızlar, erkek gibi hatunlar, adam olan kadınlar olarak “sadece insan” olmanın dik başlı gururundan uzaklaşmamak için kadınlığı unutmadan çözümler bulmak yine kadınları sorumluluğunda. Zamanımızı kendimize kattığımız değerle orantılamak ve bilgi ile donanmak her şeye rağmen mücadele edebilmenin birinci şartı.

27 Kasım 2010 Cumartesi

Sanal Alem Yazıları " Çıplaklar Kampı"

Teknoloji ve Kaybolan İnsan İlişkileri…


Yalan, dolan, ruhum talan…

Paranoyak amatör bir hafiyeyim artık. Akşam çıkalım mı diye sorduğum arkadaşım yok evde dinleneceğim diye cevap verir. Pattt birkaç gün sonra Facebook’ta o gecenin bir fotoğrafı “tag” leniverir. Sonuç bir arkadaşlığın sonunun başlangıcı… Sevgilin sevgililer gününde çalışır bu doğru. Ama ben de senle geleyim dediğinde, canım ne gerek var kalabalık olur şimdi mekân otur sen evde dediğinde hemen o geceyi attending yapanlara bakarsın ve içine bir şüphe düşer gecenin bir vakti mekanın kapısında bitersin. Sonra sevgilin kolunun altında başka bir hatunla çıkar kapıdan. O anda başka türlü bitersin.

Sonra işle ilgili vaatler verir bir arkadaşın, şunu yapacağız hallettim, bunu böyle görüştüm mükemmel her şey der. Tesadüf bu ya! Başka bir arkadaşının evinde içkisini yudumlarken, arkadaşını “cep” ten biri arar. Diğer arkadaşın görüştüm, işi bitirdim dediği insanın hiçbir şeyden haberi olmadığını duyuverirsin. Tek taraflı verimliliği olan bir iş birlikteliğine de orada nokta koyarsın.

Yalancının mumu artık yatsıya kadar değil, bir commente, bir tweete, cebe gelen bir mesaja ya da tag lenen bir fotoğrafa kadar yanıyor. Peki, biz eskiden de bu kadar yalancı mıydık? Yoksa birbirine inanmanın ve yalanların gizlenebildiği dönemlerin mutluluğuna sığınmış zavallılar mıydık?

Teknolojinin insanlığın emrine gerekli, gereksiz yüzlerce icat ürettiği günümüzde “güven” duyduğumuz tek şey yine teknoloji. Cep telefonumuz, bilgisayarımız ve belki de televizyonumuz. Her dediğimizi yapan, bize yalan söylemeyen, hatta hata yaptığımızda dürüstçe uyaran ve biraz kızdırdığımızda error veren yine bu alet, edevat. Peki insanlar nerede? Güvenebildiğimiz, inanabildiğimiz insanlar. Hani o “sözünün eri” dediklerimiz… Sevdiklerimiz. Şimdiki gibi kolayca vazgeçemeyip, duygusuzlaşmamıza sebep olmayan gözleri insan gibi bakanlar. Hissedebilenler.

Bu noktada da imdada teknoloji yetişiyor. Bizim için kurulan sanal ortamlarda kendi istediğimiz gibi arkadaşlar, sevgililer şekillendirebiliyor, sevdiğimiz mesleği seçip, dünyanın istediğimiz yerinde yaşayabiliyoruz.

Teknoloji üzerimize giydiğimiz sahte kumaştan giysileri çıkarıp attı. Çıplaklar kampı gibi dünya. Hepimiz anadan üryan tüm yalanlarımıza ve bunun yarattığı paranoyaya mahkum edildik.

Koğuşlarımız, hücrelerimiz MB, GB, TB olarak suçumuzun duruma göre değişen büyüklüklerde. Ruhumuzu ele veren ispiyonları ise sanal dünyaya yazdıklarımızla bizler yapıyoruz..

Herkese iyi uykular…

DNA

25 Kasım 2010 Perşembe

GÖRÜNEN KADININ MANİFESTOSU

“Akıllıyım, bilgiye inanırım, eğitimliyim, kültürlü, aynı zamanda duyarlıyım. Kariyer hedeflerim var. Ama bu hedefe giderken kendimi de başkalarını da üzmek istemem. Dünyada ne olup, bittiğini merak etmekle kalmayıp, kendimce çözümler üretmeye çalışır ve bu çözümlerin neresinde olduğum konusunda kafa yorarım. Güçlüyüm. Tek başına ya da birlikte var olmanın ve de ayakta kalmanın bir yolunu her zaman bulurum. Çünkü bunun için gerekli donanıma sahibim. Aynı zamanda sahipsizim, özgürlüğe inanırım.”


“Battı balık yan gider dedim”.
Atalar söylemiş ya, işimize geleni doğru kabul edelim diye
ve hayatımın bir noktasında, hem de tam battığım noktada
boş vermeyi öğrendim. Sormak yerine sorgulamayı,
koşturmak yerine beklemeyi ve kendimi oyalamanın hep bir
yolunu bulmayı keşfettiğim anda “aklını kullan adını çıkar
deliye” ve herkes seni böyle kabul ettiğinde hayat çok daha
kolay olacak dedim. Doğuştan bir serseriyim. Yaptığı
hataların bileşkesi olan ve bu halini seven bir tuhaf insanım.
Kimsenin dediği ve istediği gibi yaşamak zorunda
hissetmiyorum. Hala hata yapmaya devam ediyorum. Hiç
bilinmeyenli bir denklem olan hayatı çözmek yerine
yaşamayı tercih ediyorum. Belki “bi yanlışlık var bu işte”
birileri için ama ben 90m2 lik kiralık ülkemde
bağımsızlığımı ilan ettim. Bu ülkenin halkı da yöneteni de
benim ve kimseden oy toplamaya ihtiyacım yok. Dilediğim
hatayı yapabilirim bu cezasız alanda. “